Ferdi Tayfur’un vefatından beri onunla ilgili haberler gözümün önünün eksik olmadı. Elbette hayranlarının cenazeye nasıl akın ettiklerini, hüzünlerini ifade ediliş şekillerini de izleme şansım oldu. Cenazede Adana’dan toprak getiren amcaları, Ferdi Tayfur’un kızı üzüldü diye tepki veren kalabalığı ve tüm engellere rağmen tabuta koşan birisini gördüm.
İnternette döneme dair yorumlar okuyorum. Ferdi Tayfur’un çok büyük bir şöhreti olduğunu, hayran kitlesinin hayal edilemez boyutlara ulaştığını söyleyen insanlar var. Hiç beklemediğim kişilerin bile “Ben de Ferdi Tayfur dinlerdim” dediğine şahit oldum. İyi de nasıl olur? Bir sanatçı nasıl böylesine sevilir?
En meşhur şarkılarını yeniden dinlemeye başladım. Mesleki deformasyon belki, ama insan düşünmeden edemiyor: Dinleyiciler onun şarkılarında ne buldu, ne hissediyorlar da bir sanatçıya ‘‘baba’’ diyebilecek kadar derin bağlar kurabiliyorlar.
Ferdi Tayfur’un eserlerini ve o dönemin sosyal yapısını inceleyince şunu fark ediyorsunuz: Toplum zorlu bir dönemden geçiyor. Geçim derdi, toplumsal sorunlar, bireysel buhranlar... Hal böyle olunca insanlar duyguları görülsün istiyorlar, her dönemde olduğu gibi... Dertlerini anlatacak, "Evet, bu çok acı" diyecek birine ihtiyaç duyuyorlar. Şimdi’nin şarkılarından çok farklı; Ferdi Tayfur bireysel bir acıyı dile getirirken, dinleyicinin derdine de dokunmadan geçmiyor. “Ben seni anlıyorum. Bak, burası çok acı, bana anlatabilirsin, ben biliyorum,” diyor adeta.
Ferdi Baba, sadece aşkın acısından bahsetmiyor; yaşanmamış yılların eyvahlarından, yıkılmış yuvalardan, boş kalan evin hissettirdiği buhrandan, vefasız sevgiliden, yalnızlıktan da söz ediyor. Dinleyicisinin duygu dünyasını kapsıyor, onlara yer açıyor. “Bir derdin varsa, Ferdi Baba’yı dinlersen anlaşılırsın, kapsanırsın, görülürsün, kaybolmazsın,” hissini veriyor. Bunu öyle derinden yapıyor ki, şarkılarındaki bir sözde bile koca bir anlam var: “Mutluluğu tanırsın, mutsuzluğu bana sor.” Yani mutsuzluğumla gitsem, anlaşılacak mıyım? Elbette!
Belki de bu yüzden insanlar onun konserlerine akın etmiş, bir şekilde sahneye çıkıp ona ulaşmaya çalışmışlardır? Tıpkı tüm güvenlik görevlilerini, engelleri aşarak tabuta koşan hayranı gibi...
Ferdi Baba, Müslüm Baba, Orhan Baba... O dönemde ne çok “baba” varmış. Peki ya şimdi? Artık babalara ihtiyacımız mı yok, yoksa modern şarkıların tekdüzeliğinden, insan eliyle oluşturulmuş güvensizlikten, bu babaları görmeye fırsatımız mı kalmadı?
Belki de modern dünyanın her şeyi hızlıca tükettiği bu zamanda, bizi anlayan ve duygularımıza ses olan böyle bir ‘baba’ya şimdi daha çok ihtiyacımız vardır?
Ona Sor... Uykusuz gecelerin sabahını, yarım kalan aşkının acısını Ferdi Baba’ya…
Ferdi Baba’nın gidişini, bizimle dertleşen seslerin bir bir aramızdan ayrılışını, modern dünyanın bizi nasıl yalnızlaştırdığını, şimdi, bana sor. Baba ‘Mutluluğu tanırsın, mutsuzluğu bana sor.’ diyor da, şimdi biz mutsuzluğumuzu kime anlatacağız?

Comments