Nenemle Aile Dizilimi
- Merve Funda Kırbaş Cankurtaran

- 4 May
- 2 dakikada okunur
Nenemle Aile Dizilimi
Bazen kendimizi anlamak için çok uzağa gitmemiz gerekiyormuş gibi hissediyoruz. Kapitalist çarkların içinde, sanki bir sürü harcama yapmak zorundayız: Yeni bir kitap, yeni bir yöntem, bir atölye, belki başka bir şehir, başka bir ülke…
Zeytin Ağacı diye bir dizi vardı, hatırladınız mı? İstanbul’da kurulu düzeni olan insanların, tıbbın çare bulamadığı hastalıkla birlikte Ayvalık’a gidip bir aile dizilimi uygulayıcısına başvurdukları o dizi... Diziden sonra aile dizilimine ilgi artmış, ama aynı zamanda ehliyetsiz kişilerin bu yöntemi uygulamasıyla ilgili tartışmalar da başlamıştı. Bu yöntemin ruhsal ve hatta bedensel hastalıklara iyi gelip gelmeyeceği üzerine çok konuşmuştuk.
Sadece aile dizilimi değil, birçok yöntem üzerinden kendimiz hakkında ne çok düşünüyoruz değil mi? Ailemizle ilgili, kendimizle ilgili meselelerin üstüne düşüyoruz.“Bende bir sorun mu var? Bir anlasam… Nedenini bulsam… Çocukluk travmalarım, semptomlarım, ilişkilerim…”
Kendimizle ilgili çözümler ararken ailemize dair bulduğumuz şeylerle ne yapıyoruz peki?
Nenem nasıl bir genç kızdı? Nerelerde zorlandı? Babamı büyütürken hiç destek alabildi mi? Bu onu nasıl etkiledi? Annem çocukken en sevdiği oyuncağı hangisiydi? Dedem nelere gülerdi? Misafir ağırlar mıydı? Nasıl misafir ağırlanırdı? Bu soruları kendimiz için sorarken, akrabalarımız için sorabiliyor muyduk?
Geçen gün babaannem memleketten geldi. Onu ziyaret ettiğimde bu tür sorularla hem onu hem babamı gözlemleme şansım oldu. Nenem anlatırken babam ne yapıyordu? Ne soruyordu? Nerelerde heyecanlanıyordu? Nenemin yanında hiç çocuk gibi davranıyor muydu? Hâlâ çözemediği meseleleri var mıydı? Savunmasız hallerini gösteriyor muydu? Neneme de bazı sorular sordum. Bazen gözleri uzaklara gitti, bazı şeyler boğazında düğümlendi, bazılarını geçiştirdi. Anlatmadığı ama gözlerinden, ellerinden taşan şeyler vardı.
Bu bir atölye değildi, terapi yöntemi de değildi. Sadece memleketten gelen nenemi ziyaret ettiğim bir gündü.
Kendimizi tanımaya çalışırken birçok yere para harcıyoruz. Evet, hepsi de kıymetli: Terapiler, atölyeler, kitaplar, yolculuklar, boyalar…Ama bazen de, sanki bu eğitimlerin, atölyelerin, kitapların arasında kayboluyormuşuz gibi… Hayattaysa bir neneyle, amcayla, halayla içten bir sohbet: kitaplar, atölyeler kadar bize insan oluşumuz hakkında derin bilgiler veremez miydi?
Bulunduğumuz yeri, bu zamana kadar geçtiğimiz yolları, hikâyemizi netleştirmeye götüremez miydi? Babamızın, annemizin, nenemizin de birer insan olduğunu; onların da yaraları, eksikleri olduğunu ve bazen bize yetemediklerini hatırlatabilirdi? Sorduğumuz o sorular, anladığımız o bakışlar, gözlemlediğimiz o hikaye… içimizde taşıdığımız bir karmaşayı çözebilir, ailemize bakışımızı dönüştürebilir.
Elbette bu kolay bir yol değil. Hatta bazıları için mümkün bile değil. Çünkü anlamaya çalışmak sabır ve cesaret ister. Önce o neneyi tanımak gerekir. Nasıl büyüdüğünü, nasıl sevmeyi öğrendiğini, hangi yoksunluklarla bu güne geldiğini...Anlatmak istemeyebilir, kaçabilir, bazen kırabilir.Belki de bazen anlatmaması gerekir. Kaçması gerekir. Senin duymaman gerektiği için.
Yine de gerçekten iyi niyetle, gönülden, yargılamadan, düzeltmeden sadece tanıklık etmeye niyet edersek... Ona da iyi gelir miydi? İlk kez biri, ‘’dizilimin devamından biri’’, onun hikâyesini ‘gerçekten’ duymak istemiş olur.Ve sen de sana akan dizilimden birine gönlünle tanıklık etmiş olursun.
Evet, bazen insanın kendine dönebilmesi için uzaklara gitmesi gerekiyor. Atölyelere gitmesi, kitaplar okuması iyi olabiliyor.Ama bazen de sadece yan odaya geçip “Anlatır mısın?” demek…Nenenin sandığından çıkan bir hazine olabilir.Empatinin, temas etmenin, anlamanın, çözülmenin hazinesi.
Bu yazıyı okurken, bu dünyadan göçüp giden yaşlılarımızı, gençlerimizi hatırlayacağız.Hem kendi vedalaştıklarımıza hem de yazıyı okuyanların veda ettiklerine bir rahmet duası rica ederim. Soru soramasak da, onlarla dua yoluyla temas edebilmek için:
El-Fatiha.




Yorumlar